" BEN BİR SİNEĞİ BİLE YARATAMAM "

dediğim yerden yeniden yarattım şiirlerimi.

Perşembe

LV - Çerkez Liman

Çerkez bir limana yanaşmışım.
Dizlerimin bağı çözülüyor yosun kokusundan.
Gözüme ilişiyorsun liman başında;
Eşarbın mercan rengi, deniz bulaşmış yer yer.
Halbuki saçlarını açsan…
Ah, bi’ açsan!
Rüzgar tel tel saçlarını saracak,
Diline muhakkak Adıgece bi’ şarkı dolanacak.
Balıklar denize tövbe edip eteklerine göç edecek; kaptanlar
ezgiler dizecek bi’ içim güzelliğine.
Ben bir garip Acem beyi, sen Adığe;
İmtihanım sen olacaksın.

Bi’ sevda peşinde sürükleneceksin; yollarını şaşıracaksın.
Sevdaya tutulacaksın; yanılacaksın.

Pazar

LIV - Yıldızlar Işığını Söndürdüğünde

Belki otlar uçsuz bucaksız uzanırken dağlara doğru,
60 saniye içinde gözlerim gözlerinle buluşacak.
Biriktirdiğim öpücükler, dudaklarına varmak için
sonsuz bir yolculuğa çıkacak.

Tüm dünyadan gizleyebilmek için bizi,
yıldızlar ışıklarını kapatacak.
Ve o zaman bil ki,
baş aşağı bakmak gibidir öpüşmek.

Salı

LVIII - Banabakan Çiçeğim

Dudaklarından gül çürüğü fısıltısı, güneşi ikiye bölerken,
ışık, bütün bulanıklığıyla buğdayın üzerine düşecek.
Arta kalanlar, buğdayın eteklerinde günebakan olacak.
Şansım yaver giderse, bu ağustos yüzün yalnız bana dönecek.

Pazartesi

LVII - Yeniden Yazılan

Ve İsa,
“Ben bir sineği bile yaratamam,”
dediği yerden yeniden yazdı dünyayı,
İncil'deki en ilkel kelimelerle.

Pazar

LVI - CIMBIZ

Dikey bir terazinin dengesinde,
Huzuru kovalamak derdine ne diyeyim?
Derdim;
Ne sükût etmek bir kuru dalın yası için,
Ne serden geçmek...
Derdim, yalnızca yardan kalan yaradan acıyı dermek:
Huzura ermek.

Salı

LV - Saat 04:00: Eve Dönüşler, Uyanışlar ve Uykusuzluk

Saat 04:00 ise
Ya birileri eve yeni döner,
ya birileri uyanmak üzere,
ya da bir önceki gün rüyamda babam 
ölmüştür; uykusuzluğu…

Cuma

LIV - Aşk İnce İştir

Ciğerlerim şişiyor; aldığım kokun değilse,
Ölümü sevdiriyor bana yokluğun.
Varlığın, yaşamak da sayılmaz.
Ardından
pençesine bir türkü düşüyor, hayatın:
“Sevmek zanaat, aşk ince iştir.” diyor.
ne mühim.


Cumartesi

LIII - AFFEDER MİYİM

Kuyudaki suya yansımam çiğliği,
Kuyunun dibindeki beni unuttuğumdan.
Unuttuğum her yaramın üzerine yatışım gibi,
Akıllanmaz affedişlerim...

Seni sensiz sevmeyi öğretmen yine de,
Her dönüşünü kabul etmeme engel olamıyor.

Rengârenk boncuklarla donattığım boğazım,
Senden kalan yumrulara bıraktı yerini.
Elbiselerimdeki çiçekler, her yanılgıda soldu.
Her şey çok daha sade artık.

Hayal kırıklıklarım sadelikten örüntüyken,
Sadeliğin yalnızlığı doğurmasına engel olamıyorum.

Ve yılgın, ürkek yüreğime sormayı borç biliyorum:
Bir daha affeder miyim seni?

Salı

LII - Bir Danstan Çok Daha Fazlası

Elbisemin etekleri, ayın gölgede kalan zarafeti gibiydi.
Işığının altında dans ediyorum, sevgilim.
Gökyüzü, yıldızlardan bir senfoni.
Pabuçlarım, her adımda aşk notası basıyor.
Parmak uçlarımdan süzülen kokun,
sarmaşık gibi ahenkle sarıyor çeperimi.

Ve bu, bir danstan çok daha fazlası.



Cumartesi

LI - Nişancı

Bir adamla tanıştım bugün.
Nişancı.
Laf arasında kendinden bahsetti;
kulaklarımsa yalnızca yalnızlığın tarifini işitti.
"Irak'ta," dedi,
"geceleri daha karanlık oluyor."
Gecenin bir, karanlığın bin bir şahsı olduğunu
o an anladım.

Salı

L - Dördüncü, Teslim Olma Şiiri

Ben çiçeğin dördüncü taç yaprağıyım.
Hasta olan benim.
Zehir benden geçer.
Çiçeğin köklerini ben aştım.
Toprağa zehri ben karıştırdım.

Baharın dördü sonu görecek.
Bir yaprak, bu bahar solacaktır.
Ve bu da teslim olma şiiridir.

XLIX - Ne Hoş

Kahkahalarımdan tanırmışsın beni; 
sessizliğimin yabancısı olman ne hoş.

Cuma

XLVIII - Şeffaf Gömleğin Sanatı

Bugünü oldurmak adına, tek başıma verdiğim savaş,
yarın kapıyı çalabilecek bir ayrılıkla eşdeğerdir.
Bu da benliğimin saygıyı hak ettiği,
şeffaf bi' gömleği giyebilme sanatıdır.

XLVII - Doruklarda Yalnızlık

Ensemde bir kar beyazı aydınlık,
kucaklıyor tenimi geçmiş güneşi.
Doruklardan el sallıyorum, lakin
ne ufuk nihai ne de yalnızlığımı doyuracak
bir çift göz görüyorum.

Çarşamba

XLVI - Örüntünün İstisnası

Bir sürü anın ince ipe dizisiydi kader;
gerdanımın ortasına düşen aykırı taş misali,
örüntümün istisnasıydın.


Salı

XLV - Şefkati Sevgi Sanmak

Mahiyeti belli olmayan bir tüccar,
çıka geldi ikindi vakti.
Nezaket kumaşından bir gömleği vardı;
şefkat tohumunu çıkardı cebinden.

Tarumar topraklarıma "sevgi" diye ekiverdi.
O gün bugündür, her şefkati sevgi sanırım.

Perşembe

XLIV - Devrik Cümlelerimle Sana

Dilimden dökülenler, yansımasıdır güzelliğinin.
Ve bil, hep devriktir benim cümlelerim.
Kimi zaman fırtınalı dizeler dökerim,
saçların misali...
Kimi zaman berrak bir nehri anlatır gibiyim.
Hepsinin vardığı bir noktası vardır muhakkak.

Cumartesi

XLIII - Yağmurun Unutturduğu

Yağmurlu bir havanın ciğerime yansıması.
Bütün bildiklerimi unutturmana eş değerdir. 

Çarşamba

XLII - Bir Dostu Öldürmek

Bulutların gölgesi dağ üstünde, 
Rüzgâr gülünün kanadına takılmış. 
Pervasızca savruluyorum. 
Az sonra öldüreceğim can dostumu... 
Ne malum, kanadın diğer ucunda da onun olmadığı?

Pazartesi

XLI - Bir Veda Kadarız

Ölümden ziyade veda etmeye mecbur doğuyoruz.
Bir ömrü, hayatımızdaki her şeye
birer birer veda etmek üzerine kurup
bir veda cümlesiyle noktayı koyuyoruz. 

Önemsediğimiz ne varsa...
bilmiyoruz ki,
bir veda kadar aslında.

Bir veda kadarız aslında.

Cumartesi

XL - Nasip Ne Değildir

Bir dirhem zehir içip ateş üstünde dans ettim.
En güzel baharlarda da koştum yalınayak.
Nasip, ateş de değil, güzel de değilse 
nedir ?

Pazartesi

XXXIX - Yansıma

Birkaç yıl önce intihar mektubu bırakmış bir adamın,
Gözlerine bakarken gözlerime denk geldim yansımadan. 
Aynı, siyahtı.
Ölmüş bir çift göz ve gözlerim 
tebessümleşti.
Uyandım.

XXXVIII - İyileşmenin Eşiği

Kendimi affetmeyi öğrendiğim gün
iyileşeceğim.

Pazar

XXXVII - Sabrın İğnesinde Seneler

İpliği iğneden geçirir gibi.
Geçiriyorum seneleri gönül çemberimden.

Çarşamba

XXXVI - Rüya Göremiyorum Artık

Uyuyabilseydim ve görebilseydim peşi sıra bir rüya
Muhakkak orda olurdun.

Uyumuyorum.
Uyuyamıyorum.
Hayallerimi, anılarımı
Bir bavul dolusu eşyanın arasına sıkıştırdığın 
O günden beri 
Rüya da göremiyorum.

Dönmen için bir çok sebebim var
Dön dahi diyemiyorum. 

Pazar

XXXV - Teğet Geçtiğimiz Olasılıklar

Bildiğim bilmediğim renkleri kanatlarına işleyen bir kuşun 
Entarine konuşu gibi bir renk cümbüşü üzerinde
Üzerin sanki üzerimde...
Öylesine teğet geçtiğimiz bir olasılıktan 
Hatırımda kalan nadide parçalar, sözlerim.
Yabancın değilim, yalnızca
Hatırlayan benmişim güzelliği üzerimde.

Cumartesi

XXXIV - Gelişin Kadar Güzel

Keşke hayat seni sevmek gibi olsaydı.
Öylesine.
Gelişigüzel.
Ya da gelişin kadar güzel.

Perşembe

XXXIII - En Güzel Yaralar

En güzel yaraları
Yitirilmiş dostluklara borçluyuz.
Terk edilen veyahut terk etmiş sevgililere.
Kaybedilmiş huylara.
Vazgeçilmiş hayallere.

Demem o ki zamanı geldiğinde sevmeyi bıraktığımız her şey 
yaraların en güzel kanayanıdır.

Çarşamba

XXXII - Anlaşılmak Derdi

 Öyle anlar geliyor ki düzinelerce yan yana dizdiğim kelimeler kendimi ifade etmeye yetmiyor. Böylesi bir çaresizliğin içinde kendi pençelerimle ruhuma açtığım, anlaşılmak, yaralarımı yine vakit geliyor kendim iyileştirmeye çalışıyorum. Oysa tek dilediğim ufak tefek anlaşılmak kırıntıları. Şimdi sorabilirsiniz, anlaşılmak istemek neden bu kadar önemli? Hak verilmesi talebi değildir istediğim. Anlayabildiğini sever ya da sevmez insan. Anlayamadığını, bilinmezi ise körü körüne sever. Körü körüne sevilen tektir. 
Bense anlaşılmak derdine düşmüşüm. 

Salı

XXXI - İçimde Saklı Bir Hüzün

İçimde bir hüzünle yaşıyorum her daim.
Silinmez, iyileşmez... kalıcı bir leke gibi.
Üzerini rengarenk duygularla örtüyorum.
Nafile.
Aslı biliyor olmak benim için istisna, ve aslında
gerçeği en çok gizlemem gereken kişi, benim.

Pazar

XXX - Sevmek İnsan Meselesidir

Şunu biliyorum ki sevmek insan meselesidir.
Yaşanma biçimi ne olursa olsun, imtiyaz ister.
Sadakat, tutku, sükunet 
kimi zaman hoyrat eser, esmeli.
Eğilmeden bir ağaç dik durmanın ayrımına varabilir mi?
Ara sıra dilsiz, köksüz olmalı. Evrensel ya da  içgüdüsel.
Aradaysa öyle sözcükler işlenmeli ki diline...
Sevilmek utanmalı.
Anlamını bilmediğin sözcükler, vardığı yerde anlaşılır kılınmalı.

Ne adam gibi sevilmeli ne kadın...
Yaradılışıyla seven can'dır. 
Sevmekse insan meselesi.




Cuma

XXIX - Yeniden Başlayışın Huzursuzluğu

Bittiğim yerde başlayabildiğini gördüm.
Bittiğin yerden yeniden başlayabilmiş olmak 
neden hala huzursuz ediyor beni?

Salı

XXVIII - Ölüm Tarlasından

Bir kadın tasvir ediyorum, biçimi
yanan bir ateşin isiyle boyanmış.
Gözleri dut çürüğünden gelme.
Saçları Bağdat'a uğrak Dicle.
Ensesinde bir bahar sonu çiçeği kokusu.
Ruhunu görüyor gibiyim.
Ölüm kokuları çalınıyor gözlerime.
Adını düşlüyorum ardından
düşünüyorum.
Ölüm tarlasından kopup gelmiş sanki
Lavinya fısıldıyor kulağıma, ve ben
uyanıyorum kan ter irtihal uykusundan.


Çarşamba

XXVII - Tecrübenin Gölgesinde Yeni Bir Sevgi

Savaşmayı öğrendiğim bir ömrün tam ortasında 
nasıl olur da savunmada beklememi bekleyebilirsin.
Benim bildiğim, her şeyi göğüslemek iken
bana sunduğun konforu nasıl kanıksarım bir anda.
Bütün tecrübelerimi bir yana bırakıp 
hiçbirine ihtiyaç duymayacağım bir sevgi dilini 
çarçabuk öğrenmem mümkün mü? 

Benimki 
yalın ayak geçtiğim dikenli yolları unutup 
çiçekli bir yolda en güzel pabuçlarımla yürümeye çalışmak.
Tereddüt etmeden, korkmadan, düşünmeden...

Yanlışı tecrübe edip ders çıkaramamak mıdır yaptığım ?
Doğru yolda yürürken tecrübelerimin verdiği korkuyu öylesine, birdenbire çıkarıp atabilir miyim üzerimden?

Salı

XXVI - Kafesin İçinden Sorgular

İçinde olduğum kafesten habersiz, babamın guguklu saatindeki kuşu 
özgür bırakma arzumun bir mahiyeti var mı?
hem de kırıp dökerek.

Özgürlük uğruna verilen hasar, mübah sayılır mı?
Yaşayabilmek için değil hak ettiğimizce yaşayabilmek için...
Bunca düşüncenin, çabanın, gayretin
bir mahiyeti olmalı mı?



Pazar

XXV - Asrı Olmayan Kadın

Bilmediğin bir ırktan geliyorum sevgilim.
Ellerimi daha evveli olmayan tuzlu nehirlerde yıkadım.
Bilmelisin
bakışlarım seneler kadar uzak bir ruha ait.
Parmak uçlarımdaki ihtiras, anımsayamadığım bir tanıştan gebe.
Bazen ise
asılları olmayan sözcükler işler oluyorum kulaklarına.
Asrın asrıdır bu dudaklarımın dudaklarına döktüğü.
Korkmamalısın, bilmelisin
yaşadığını...beni ise tanrının henüz doğurmadığını.

Perşembe

XXIV - Sevişmeler Cümbüşü

Gökyüzü bazı geceler yatağıma serpiliyor.
Yıldızların arasından seçip seni,
Bir dizi sevişmeler cümbüşüne tutuşuyorum.